ANA SAYFA
HABERLER
HACIBEKTAŞ
HACI BEKTAŞ VELİ
KÜLTÜR VE SANAT
HBV Anma Etkinlikleri
Gürbüz Sapmaz
Mithat Bektaş
Kazım Kalaycı
Bektaşi Fıkraları

ALBÜM
SANAL GEZİ
KÖYLERİMİZ
KÜNYE  VE  İLETİŞİM
SİTE HARİTASI






  Hava Tahmini

HACIBEKTAŞ

HACIBEKTAS

HACIBEKTAS

HACIBEKTAS

HACIBEKTAS

HACIBEKTAS

Kaynak: Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü

 



Buradasınız->: KÜLTÜR VE SANAT / 

2017 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Kısa Öykü Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Fehmi SAĞLIK “ŞİDDET YARAYI AZDIRIR” adlı öykü ile.
2.Mustafa Özke “İĞNE OYASI” adlı öykü ile.
3.İbrahim ŞAŞMA “GEYİKLER SUSUZ BUGÜN” adlı öykü ile.
 2017 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Serbest Vezin Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Murat TAPAR "GÖNÜLDEN GÖNÜLE ÖZLER VE SÖZLER" adlı şiiri ile,
2.Hamiyet KOPARTAN “SEVGİ” adlı şiir ile.
3.Kaan Yusuf ÇOTUK "İNDİR O ELİNİ" adlı şiir ile.
;MANSİYON: Erdoğan KARTAL "SÖZÜN SIRRI" adlı şiir ile.
MANSİYON: Murat SEFERBEYOĞLU "SÜRGÜN KENTİ" adlı şiir ile.
 2017 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Hece Vezni Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Mazlum CİHANGİR "GÜZEL BİR DÜNYA" adlı şiir ile.
2.Ali KÖŞKER “MERHEM GİBİ OLMAK" adlı şiir ile.
Opens internal link in current window
3.Türkan AKBIYIK “İNSAN OLMAK” adlı şiir ile.

MANSİYON: Tunç ELA "VELİ SÖZÜ" adlı şiir ile.
MANSİYON: Ahmet GÖKÇE "SEVGİ" adlı şiir ile.


 

Kısa Öykü Yarışması Birincisi

Fehmi SAĞLIK

ŞİDDET YARAYI AZDIRIR

 

Nöroloji Polikliniği’nin giriş kapısının sol üst köşesinde, zemini altın sarısı bir levhada “Profesör Dr. Murat Göğebakan” adı, okunuyordu. Karşı kapının sağ yanında da “İç Hastalıkları” yazısı, onun altında da “Doç. Dr. Murteza Haktanır” adı, göze çarpıyordu. Kapıların üstlerinde de hasta adları birbirini izliyor; sırası gelen, kapıyı vurup içeri giriyordu.

Bir ara kıyamet koptu sanki; polikliniklerin önü, bir ana/baba gününe döndü. Doktorlar, hemşireler, güvenlik görevlileri, hastalar, iç hastalıkları poliklinikliğinin muayene odasına doldular. Bir hasta yakını, Dr. Haktanır’ı yaralamış; bununla yetinmemiş olacak ki olanca gücüyle bağırıyordu:

“Bırakmıyorsunuz ki onun ağzını iyice dağıtayım. Doktor değil, “Kızılbaş”ın biri. Bu ceza, ona az bile…”

Yaralanan doktor, o durumda bile çevresine gülücükler yağdırıyor; “Önemli bir şey yok; delikanlı biraz sabırsız, o kadar” diyebiliyordu.

Olay yatıştıktan sonra odasına dönen Dr: Murat, ellerini çenesine dayayıp bir süre düşündü. Kendisi de “Alevi kökenli”ydi. Nice zorluklara katlana katlana, nice engelleri aşa aşa bu mesleği elde etmişti. Dr. Murteza’nın da ondan bir ayrımı yoktu. Her ikisi de birer işçi çocuğuydu. O olaya dek ikisi de, inanç üstüne tek sözcük paylaşmamışlardı; gerek de duymamışlardı buna.

Lise yıllarında Dr. Murat’ı iki kişi çok etkilemişti. Bunlardan biri, edebiyat öğretmeni, ikincisi de hastalandığında onu tedavi eden doktoruydu. Yaşamı boyunca bu iki kişinin anlattıkları, Dr. Murat’ın belleğinden silinmemişti hiç…

Dr. Murat, o gün de bu iki kişinin anlattıklarını bir bir anımsadı:

“Ulusları geliştirecek, çağdaşlık düzeyine ulaştıracak tek yol, çağa yakışan bir eğitimdir. Eğitimin mimarı da öğretmendir. Bizleri yetiştirenlerin şu görüşüne, bizler de katılırız: ‘Eğer Tanrı, yeryüzündeki mesleklerden birini seçseydi, hiç kuşkusuz, öğretmenlik olurdu bu.’ Çocuklarımızın yetişmesinde,

2

gelişmesinde, kişiliğini kazanmasında öğretmenin payı, ana/babanınki kadar büyüktür. Çocuk, bir topak hamurdur. Bu hamurun mayası, her ne kadar ana/baba eliyle karılıyorsa da; bu hamur, öğretmen eliyle biçimleniyor. Bu nedenle düşünürlerimiz, ulularımız; eğitime büyük önem vermişlerdir. Eğitimde sadece bir yanı yükseltmeye çalışmak yetmez; sadece babaları eğitmek, teraziyi denkleştirmez. Anaların da okutulması şarttır. Bir Ulu Pir/ Hacı Bektaş Veli, yüzyıllar önce, bugün bile hayran kaldığımız ‘Kadınlarınızı okutunuz’ görüşünü bizlere kalıt olarak bırakmış; ne yazık ki biz bunun tadına varamamışız. Sadece eğitimle ilgili değil, hemen hemen her alanda bizi aydınlatmaya çalışmıştır o. İnsanın, insana zulmünü önlemek için “Yaraya yumuşak merhem ol; zehirli iğne olma” demiştir. Onun buyruğu doğrultusunda yürüseydik; şiddeti değil, sevgiyi; yalanı değil, gerçeği; teslim olmayı değil, haksızlığa başkaldırmayı; ayrımcılığı değil, birlikteliği; savaşı değil, barışı yeğlemiş olurduk. O zaman da yöremizde bu denli can alınmaz, bu denli kan akmazdı…”

Öğretmeninin anlattıkları, daha da uzundu. O da, bunları dinledikten sonra öğretmen olmaya karar vermişti. Ama bir gün hastalandı. Bedeninde oluşan bir acı, onu bir başka yana doğru savurdu. Gözlerini bir hastanede açtı Murat; birkaç gece uyur/uyanık kıvrandı durdu. Anası, başından hiç ayrılmadı. O, yedisinde iken babasını, bir polis kurşunu öte dünyaya göndermişti. Babasının suçu; solcu, sendikacı ve Alevi olmaktı. Katil, belirlenmiş; ancak dışarıda caka satıp geziyordu…

Babacan bir doktora rastlamıştı Murat. Doktor, hem yarasına merhem sürüyordu Murat’ın; hem de düşündüklerini bir güzel nakşediyordu bu genç hastanın belleğine:

“Hakkıyla yapılan bütün meslekler önemli ve kutsaldır. Hamallığın da, paşalığın da bir ayrımı yoktur. Ancak iki meslek var ki bunların temeli sabır ve özveri taşlarıyla atılmış; duvarları çile taşlarıyla örülmüştür. Bu iki yapı içinde ırk/ renk, dil/ din, varsıl/ yoksul, kadın/ erkek ayrımı gözetmeksizin görev yapılır; tüm varlıkların gelişimi/ sağlığı için çaba harcanır.

Kişi, katil de olsa; hırsız da olsa; uyuşturucu da kullansa; eğer sağlığı nedeniyle kapınıza gelmişse, siz ona el atmak zorundasınız. Hatta bunlardan biri, babanızı da öldürmüş olsa, siz de bunu tanımış bile olsanız, o an

3

duygunuzun/ öcünüzün emrinden çok, mesleğe girerken ettiğiniz ‘Hipokrat yemini’nin ve de vicdanınızın sesini dinleyeceksiniz. Büyük düşünürlerimizden ‘Hacı Bektaş Veli’nin o güzelim, o barışçıl, o ölümsüz sözleri bizlere kılavuz olmalı. Onun her sözü, aydınlatıcı bir kitap değerindedir; yüzyıllar önce söyledikleri, bugün de geçerlidir:

‘Yumuşak merhem gibi ol; zehirli iğne gibi olma’ diyor. Yarası olan, merhemin yumuşaklığını/ rahatlık verişini hemen kavrar. Zehirli iğnenin nasıl bir sonuç vereceğini söylemeye gerek yok artık. Kaldı ki bedende olan bu hastalık, dilde ve bellekte de kendini gösterirse sonuç, daha da incitici olur. Bunun içindir ki önce biz, dilimizle/ eylemimizle karşımızdakine karşı, yumuşak merhem gibi olmalıyız…”

O gün bunları dinleyen Murat’ın bedeni, rüzgâr yemiş bir dut dalı gibi sallanmıştı. Kalbi, alışılmıştan daha hızlı atmış; ayaklarının altı karıncalanmış; bakışları çatallaşmış; yarasına merhem süren doktor, gözlerinde daha da büyümüştü…

İşte o gün, tutup doktorun yerine kendisini koydu liseli Murat; belleğine önceden yazdığı “Öğretmen olacağım” tümcesinin üstüne bu kez ABECE’nin büyük harfleriyle iki sözcükten oluşan bir tümce daha yazdı:

“DOKTOR OLACAĞIM…”

Doktor Murat’ın dalgınlığını, birlikte çalıştığı hemşire giderdi:

“Sıradaki hastamızı alıyorum efendim; Ömer Kemikçi…”

Dr. Murat, elektrik çarpmış gibi titredi; yüzü sarardı, zor yutkundu.

Bu değişikliğin ayrımına varan hemşire, gördüklerine bir anlam veremedi; doktora da bir şey soramadı; diğer hastalar gibi Ömer Kemikçi’yi de muayene odasına aldı.

Hastanın refakatçisi, 20’sini aşkın bir delikanlıydı. Hastanın torunu olduğunu, kendisinin de tıp fakültesi öğrencisi olduğunu söyledi; dedesinin işitme duyusunu hemen hemen yitirdiğini, bel ve bacak ağrılarından dert yandığını anlattı.

4

Dr. Murat, yüzü duvara dönük, sol yanına yatan adama, ses tonunu yükselterek sordu:

“Ağrın nerende amca bey; şikâyetin nedir?”

Adam, zar zor, ona bakmadan konuştu:

“Nerem ağrımıyor ki oğul? Sırtında yük taşıyan bir hamala dönmüşüm. Ayaklarım, bedenimi çekemez olmuş. Soluğum kesiliyor, sancı omuzlarıma vuruyor. Kaşığı ağzıma götüremez, beş adım atamaz olmuşum. Sayayım mı daha da?”

“Yok, yok; yeterince anlattın” dedi Dr. Murat; hastaya elini uzattı; “olanca gücünle sık” dedi.

Uzatılan eli sıkmaya çalışan hasta, doktorla göz göze gelince bir tuhaflaştı; dili tutulur gibi oldu; kekeme gibi konuştu:

“Seni birine benzettim?”

“Olabilir” dedi doktor; yanındaki gence döndü:

“Omurilik kanal daralmasından kuşkulanıyorum. ‘Kraminal MR Radyoloji Raporu’ gerekiyor. Onu gördükten sonra işlem yapacağız.”

Torun, dedeye yardımcı oldu; çıktılar.

Muayene odasında dili tutulan adam, koridorda bülbüle dönmüştü:

“Bu doktor, onun oğludur. Babası Zülküf Göğebakan’la aynı işyerinde çalıştık. İçimizde tek Alevi ve solcu o idi. Arkadaşlarımın çoğunu etkileyip devrimci bir sendikaya kaydırdı. Daha sonra ben bir yolunu bulup polis oldum. Bir eylem günüydü. Zülküf, baştaydı yine. Amirimiz havaya ateş açmamızı emretti. Bir ana/baba gününe döndü ortalık. Zülküf vuruldu o gün. Kurşun benim tabancamdan çıkmıştı. Doktorun gözlerinde Zülküf’ü gördüm sanki…”

Titreme sırası, gence geçti o an. Dedesinin yüzüne bakmadan içine gömüldü bu tıp öğrencisi:

5

“Demek söylenenler doğruymuş. Demek Zülküf Göğebakan’ı dedem öldürmüş. Bu nasıl yürek, bu nasıl anlayış, bu nasıl insanlık? Dili sürçmeden, tökezlemeden anlatıyor bir de…”

Hastanın ardından yerine oturan Dr. Murat da, daldı:

“Babamı öldüren ele, elimi verdim bugün. Nasıl bir oğulum ben; nasıl bir meslektir bu? Lisedeyken hastaneye yattığımda bana öğüt veren hekim de, belki böyle bir olayı yaşamıştı. Komşum Dr. Murteza, burnuna yumruğu yediği halde yine de yumrukçunun yakınını iyileştirmeye devam etti. Belki o gün bana öğüt veren hekim de, Dr. Murteza gibi, benim gibi bir Alevi’ydi. Hacı Bektaş’ı, Alevilerin Yedi ulu ozanı’nı ben de okudum; ben de büyüklerimden dinledim; ben de tanıdım. Neden insanlarda bu denli ayrımcılık oluyor, anlayamıyorum bir türlü. Hacı Bektaş ve yedi ulu ozanın hiçbiri, insanlığa yakışmayan bir harekette bulunmamış; hatta barışın, adaletin, eşitliğin, paylaşımın ve emeğin savunucusu olmuşlardır; içlerinden bazıları, bu kavramlar uğruna cellatın urganına boynunu teslim etmiş; kimilerinin de derisi, insan denen canavarlarca yüzülmüştür. Bu ulu insanlar, kan dökmemişler; cana kıymamışlar; haram yememişlerdir. Bu bilinçledir ki Hacı Bektaş Veli, o güzelim ve ölümsüz sözlerini, insanoğluna bir öğreti olarak armağan etmiştir…”

Dr. Murat’ın içinden geçenlerin devamına hemşirenin sesi, yol vermedi:

“Deminki hastayla torunu geldi efendim.”

Tıp öğrencisi genç, elindeki MR raporunu, saygılı bir biçimde Dr. Murat’a uzattı.

Raporu inceleyen doktor, gencin gözlerine bakarak konuştu:

“Yanılmamışım. Dediğim gibi kanal daralması var. Ağrı kesicilerin etkinliği geçicidir. Çözüm yolu, ameliyattır; yine de bir şeyler yazayım.”

Doktorun yazdığı reçeteyi alan genç, dedesini dışarı çıkardıktan sonra geri döndü; ağlamamak için kendisini zor tutuyordu; doktorun kulağına eğildi:

“Bağışlayın. Rahmetli babanızın adı Zülküf’tü, değil mi?”

6

Duygulanan doktor, gencin yaşlı gözlerine bakarak bu soruyu, başıyla ‘evet’ledi.

“İzin verin, elinizi öpeyim” dedi genç, kendini tutamayıp doktorun boynuna sarıldı.

Dedeyle torun, hastane dönüşü birer yabancı gibiydiler.

Genç öğrencinin içinden geçenleri, dedesinin bilmesi olanaksızdı:

“Bu ülkenin, dedem gibilere değil de, Dr. Murat gibilere ihtiyacı var. Böyle bir dedenin sulbünden gelmektense, Dr. Murat’ın oğlu olmayı, daha çok yeğlerdim…”

Gencin içinden geçenler gibi, kuşku yok ki dedesinin de, Dr. Murat’ın da içlerinden bir şeyler geçti o an…

Dr. Murat, masasından kalktığında, içinden geçenlerin sonunu, elinde olmadan, hemşirenin de işitebileceği bir tonda noktaladı:

“Nasıl da büyükmüşsün Hacı Bektaş; nasıl da yüceymişsin; yüzyıllar önce buyurduklarını bir bir yaşıyoruz bugün. Aynı kökten iki insanla karşılaştım az önce. Biri, tam ‘zehirli bir iğne’; ikincisi, ‘yaraya sürülmeye hazır yumuşak bir merhem’. Sana yakışamadığımız için bizi bağışla büyük Pir; bağışla…”

Şaşkınlık içinde kalan hemşire, ak mermerden oluşan bir heykele dönmüştü o an; mesleği süresince böylesi bir günü, ilk kez yaşıyordu belki de…

SON


 

 

 

 

 

 

 

2017 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Kısa Öykü Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Fehmi SAĞLIK “ŞİDDET YARAYI AZDIRIR” adlı öykü ile.
2.Mustafa Özke “İĞNE OYASI” adlı öykü ile.
3.İbrahim ŞAŞMA “GEYİKLER SUSUZ BUGÜN” adlı öykü ile.
 2017 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Serbest Vezin Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Murat TAPAR "GÖNÜLDEN GÖNÜLE ÖZLER VE SÖZLER" adlı şiiri ile,
2.Hamiyet KOPARTAN “SEVGİ” adlı şiir ile.
3.Kaan Yusuf ÇOTUK "İNDİR O ELİNİ" adlı şiir ile.
;MANSİYON: Erdoğan KARTAL "SÖZÜN SIRRI" adlı şiir ile.
MANSİYON: Murat SEFERBEYOĞLU "SÜRGÜN KENTİ" adlı şiir ile.
 2017 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Hece Vezni Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Mazlum CİHANGİR "GÜZEL BİR DÜNYA" adlı şiir ile.
2.Ali KÖŞKER “MERHEM GİBİ OLMAK" adlı şiir ile.
Opens internal link in current window
3.Türkan AKBIYIK “İNSAN OLMAK” adlı şiir ile.

MANSİYON: Tunç ELA "VELİ SÖZÜ" adlı şiir ile.
MANSİYON: Ahmet GÖKÇE "SEVGİ" adlı şiir ile.


 

Kısa Öykü Yarışması İkincisi

Mustafa ÖZKE

İĞNE OYASI

 

Teneke soba kestaneleri nar gibi kızarttı. İki saat önce bastıran yağmur yerini ayaza bıraktı. Zaten ne zaman yağmuru görse kıran girerdi elektriğe lambalar sönerdi.

Büyük kız mutfakta erimeye yüz tutmuş mumun ışığında çay demlerken, küçük kız gaz lambasının aydınlığına sığınmış, dokundukça parmaklarını yakan kestaneleri tam tutamadan tabağa atıyordu. Ortanca kız da bir arkası yarın sevdasıyla pilli radyoyu karıştırıyordu.

Sabahın köründen akşama kadar inşaatta çalışan baba, yemeğini yedikten sonra balkonda sigara tüttürüyordu. Eşinin ardı ardına sigara yaktığını gören kadın, ‘Bırakmadın gitti şu zıkkımı’ diye söyleniyordu. Çayın yanında kestanesini yiyen adam yatak odasına geçti. Yanık kestane kokusunun sardığı odada çayın tadına diyecek yoktu. Bu yüzden, soğuk kış geceleri mutfakta eriyip tükenen mum gibi azalıp gidiyordu, kabında tortusunu bırakarak...

Evdekiler yatmaya hazırlanırken çalan kapı, gecenin ıssızlığına hançer gibi saplandı. Gaz lambasıyla kapıya yönelen kadın, perdeyi aralayıp baktı. Gelenin yan evdeki fırıncının halası olduğunu görünce, büyük kızın yatmadan önce kilitlediği kapıyı açtı.

Komşu kadın, ‘Gelinim’ dedi.

‘Gelinim doğum sancısından duramıyor. Yeğenim de hamuru mayalamak için fırına gitti. Ne yapacağımı şaşırdım’

Kapı önündeki sese uyanan baba, avuç içiyle gözlerini ovalayarak geldi. Olanları dinledikten sonra gidip taksi çağırdı. Eşini ve doğum yapmak üzere olan genç kadın ile halasını hastaneye götürdü. Teneke sobadan tavana yayılan ışığın, gaz lambasının aydınlığıyla oynaştığı anı seyrederken uyudu çocuklar. Pazar sabahına bir kişi fazla uyandı mahalle. Kadın ve eşi hastaneden gelmiş, kendilerine kahvaltı hazırlamışlardı. Adam iki üç lokma yedikten sonra yaktı sigarasını, kahvaltının sonunu beklemeden balkona çıktı.

‘Kara kuru bir şey’ diye konuşuyordu kadın, fırıncının kızı hakkında. Adam da ‘Tam zamanında yetiştirdik’ diye kendine pay çıkarıyordu. ‘İnsan dediğin böyle olacak’ diyordu eşine. ‘Yumuşak merhem gibi olacak, zehirli iğne gibi olmayacak. Komşusu dara düştü mü koşup yarasını saracak, merhem gibi derdine derman olacak’ diyordu.

Götürdükten bir süre sonra doğmuştu bebek. Anne ile çocuğun sağlığı yerinde olduğu için güneş müşfik yüzünü gösterince alıp eve getirmişlerdi. Hatta halası iğne oyalı tülbendi başından çıkarıp kadına vermişti. İğne oyası el emeği göz nuruydu, büyük ustalık gerektirirdi ve onu yapmak her kadının harcı değildi. O yüzden ancak kıymetli birine hediye edilirdi.

Babanın erken uyuduğu bir akşamdı. Kadın kızlarını alıp bebeği görmeye götürdü. Adının Seda olduğunu o gün öğrendiler. Yağmurdu, ayazdı derken kış geçti. Evden önce sobalar kaldırıldı, üç beş gün sonra da halılar. Perdeler bile değişti. Yağmur yüklü bulutlar yerini güneşli günlere bıraktı. Kız çocuğu çabuk gelişir, boy verir derlerdi öyle de oldu. Kadının kara kuru kız dediği Seda tez büyüdü. Mahallede çocukların arasına karışıp gitti. İp atlamayı çok severdi. Saklambaç oynarken nerede kuytu bir yer var gidip orayı seçerdi.

Seda doğduktan sonra babasının işleri de açıldı. Onu iki mahalle ötede iyi bir okula yazdırdılar. Sabahları servis gelip alıyordu. Mahallede bir o farklı bir okula gidiyordu. Babasının ekonomik durumu düzeldiği için iyi şartlarda yaşıyordu. Aldığı eğitim sayesinde ilkokulu takdirle bitirdi. Farklı okula gidiyordu ama yine de mahalledeki çocuklardan kendini soyutlamıyordu. Doğumu için annesini hastaneye yetiştiren kadına gelip gidiyor, onun yaptığı pastalardan yiyordu. Ne de olsa kadın, onun sütannesi gibiydi. Kırk banyosunda yıkayıp beleğine sarmıştı.

Bir sabah büyük bir kamyon girdi sokağa. Fırıncının evinde durdu. İri yarı adamlar inip evi taşımaya koyuldular. Kadın yıkadığı bulaşığı yarıda bırakıp çıktı dışarı. Komşular ne olduğunu anlayamamanın şaşkınlığı içindeydiler. Artık göçüyorlardı. Kadın, veda için gelen Seda’ya sürpriz yaptı. Doğduğu gün halasının kendisine verdiği iğne oyalı tülbendi Seda’nın omzuna attı.

Yıllar çabuk geçti. Büyük kız liseden sonra üniversiteyi kazanamadı. Ortanca markette tezgâhtarlık buldu. Küçük kız ablasının sınavı kazanamadığını görünce lisedeki derslerine yoğunlaştı. Baba çalıştığı inşaat şirketinden emekli oldu. Yanık kestane kokusunun yine tüm evi sardığı bir akşam adam öksürerek uyandı. ‘İçme şu zıkkımı dedim, dinlemedin’ diye sesini yükseltti kadın, sonra gidip mutfaktan bir bardak su getirdi. Hava almak için balkona çıkan adamı, çocukları ilk kez böyle canı sıkılmış gördü.

Akşam yemekten önce sandalyeden kalkan babanın yüzünde adını koyamadıkları farklı bir soğukluk vardı. İçeri giren baba, ‘Ayaklarımdan yukarı doğru sanki kan çekiliyor gibi oluyor’ dedi. Her yanı bitlenmiş biri gibi baldırlarını kaşımaya başladı. Öyle bir kaşımaydı ki kanayacağını bilmese tırnaklarını geçirip derisini yüzecekti.

Sabah sağlık ocağında gördükleri doktor iyi şeyler söylememiş olacak ki ertesi gün devlet hastanesine gittiler. Patoloji ve tomografi sonuçlarının açıklandığı gün sarsıldılar. Adam yıllarca içtiği sigaranın bedelini kanser başlangıcı olarak ödüyordu. Doktorun bu teşhisinden sonra hastaneye gelip gitmeler sıklaştı. Kadın, eşine daha özenle bakmaya başladı. Mahalledeki her komşusuna yumuşak merhem gibi olan adam, sigaranın zehirli iğnesiyle adeta ölüme yürüyordu. Doktor zoruyla sigarayı bırakınca birden kilo vermeye başladı. Kemoterapiler sırasında kilo alır gibi olunca, gecesini gündüzüne katan kadın sevindi. Kullandığı ilaçlar ve özenle yediği yemekler adamı biraz rahatlatır gibi oldu.

Bir gece ağır sancıyla uyandı adam. Taksi çağırıp devlet hastanesine götürdüler. Doktor, akciğerinde bir sorun göründüğünü söyleyince yıkıldılar. Adamın morali çok bozuldu, kadın iki büklüm kaldı oturduğu yerde. Çocuklara ne diyeceklerini bilemediler. Kemoterapiden olumlu sonuç aldığı günden bu yana hiç böyle sarsılmamıştı. Doktor, ameliyat deyince iyice dağıldılar. Adam, bir iki gün hastanede yattıktan sonra ameliyata alındı. Kanser çok yayıldığı için adam günden güne erimeye başladı.

Hastalığı duyan komşular yeni açılan özel hastaneden övgüyle söz ettiler. Kadın, emekli olurken eşine verilen tazminatı sakladığı camekânından çıkardı. Ertesi sabah özel hastaneye gideceklerdi. Gecenin bir yarısı adamın durumu ağırlaştı. Sabahı beklemeden çağırdıkları ambulansla özel hastanenin acil servisinden girdiler. Doktor, hemen serum takılmasını istedi. Kadın can yangını ile sesini yükselterek hemşire çağırdı. Gelen genç hemşire serumu taktı. Son kontrollerini yapıp odadan ayrılırken kadın donup kaldı. Gözleri doldu. Hemşire ne olduğunu anlayamadı. Bir ara kadınla göz göze geldiler ama sonra odadan çıkıp gitti.

Boynunda fular şeklindeki tülbentle gelen hemşire, annesini doğuma yetiştirdiği Seda’dan başkası değildi. Ve o hemşire hastalara yumuşak merhem olarak doğmuştu sanki. Ama nereden bilebilirdi, doğumuna tanıklık ettiği bebek, yıllar sonra karşısına hemşire olarak çıkacaktı ve acil serviste can çekişen eşinin serumunu takacaktı.

Doktorun görevlendirdiği Seda Hemşire, acil servisten çıkarıp yoğun bakıma aldı hastayı. Gecenin ilerleyen saatlerine kadar onun tedavisiyle uğraştı. Yapılan yoğun müdahaleler, nasıl olduysa tedaviye cevap veremez hale gelen adama yaradı. Belki de Seda Hemşire’nin evlat şefkatiyle yumuşak merhem gibi dokunuşu adamdaki kansere iyi geldi.

‘Bir kereden bir şey olmaz’ diye sigaradan çektiği ilk nefes, verdiği son nefesin çanını çalmıştı. Yıllarca tozun toprağın bağrında çalışıp, inşaatların yükünü çeken koca adam, tiryakisi olduğu sigaranın enkazı altında yığılmıştı. Yoğun bakımdaki doktorlar gözlerini Seda Hemşire’ye çevirmiş, onun hastaya olan ilgisini anlamaya çalışıyorlardı. Hasta ile Seda Hemşire arasında nasıl bir duygu yoğunluğu yaşandı ki, son nefesini vermek üzere olan biri tekrar yaşama döndü ve direnmeye başladı.

Hani kendisi yatmaya hazırlanırken kapıya sertçe vuran el, gecenin ıssızlığına hançer gibi saplanmıştı ya. İşte Seda Hemşire’nin getirdiği müjdeli haber de koridorda bekleyen kadını onun tam tersi bir sevince boğdu. Yıllarca aynı yastığa baş koyduğu eşi, kötü günde dostlarına merhem olan o koca adam, yaşama tutunmaya başlamıştı. İnşaatlarda alın teriyle kazandığı emekli ikramiyesi de imdadına yetişmişti.

Kadın sevinç gözyaşları içerisinde sarıldı Seda Hemşire’ye. O da gözyaşlarını silsin diye fularını verdi. Yaşadığı sevinçle adeta dili tutuldu kadının ve o iğne oyalı tülbendi yıllar önce kendisinin verdiğini söyleyemedi.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

2017 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Kısa Öykü Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Fehmi SAĞLIK “ŞİDDET YARAYI AZDIRIR” adlı öykü ile.
2.Mustafa Özke “İĞNE OYASI” adlı öykü ile.
3.İbrahim ŞAŞMA “GEYİKLER SUSUZ BUGÜN” adlı öykü ile.
 2017 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Serbest Vezin Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Murat TAPAR "GÖNÜLDEN GÖNÜLE ÖZLER VE SÖZLER" adlı şiiri ile,
2.Hamiyet KOPARTAN “SEVGİ” adlı şiir ile.
3.Kaan Yusuf ÇOTUK "İNDİR O ELİNİ" adlı şiir ile.
;MANSİYON: Erdoğan KARTAL "SÖZÜN SIRRI" adlı şiir ile.
MANSİYON: Murat SEFERBEYOĞLU "SÜRGÜN KENTİ" adlı şiir ile.
 2017 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Hece Vezni Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Mazlum CİHANGİR "GÜZEL BİR DÜNYA" adlı şiir ile.
2.Ali KÖŞKER “MERHEM GİBİ OLMAK" adlı şiir ile.
Opens internal link in current window
3.Türkan AKBIYIK “İNSAN OLMAK” adlı şiir ile.

MANSİYON: Tunç ELA "VELİ SÖZÜ" adlı şiir ile.
MANSİYON: Ahmet GÖKÇE "SEVGİ" adlı şiir ile.


 

Kısa Öykü Yarışması Üçüncüsü,

İbrahim ŞAŞMA

GEYİKLER SUSUZ BUGÜN

 

Sana şu bizim Anadolu’nun niceliğine sığınan garip insanlardan birinin yaşamını vicdan kantarından süzüp, mesajı henüz bitmemiş bir ruh gurbeti yolcusunun öyküsünü anlatacağım. Anadolu’dur bu, kurdu kuşu yan yana besleyip, zemzem suları ile emzirip doyuran, Hızır ile Ezrail’i yan yana yürütüp, bir yetimin eline sultaniyet ruhsatıyla kuru bir odun tutuşturup asumanların yaratılış felsefesine hükmederek ortadan ikiye bölüp taçları ve saltanatları yerle bir eden. Ve duvarları kamçılayıp yürüten, kurt ile kuzuyu koynunda koğuşlatan, ölü ile diriyi bir emzikte emziren uluhiyet sultanının haşrine karışmak ne haddimiz ola ki…

……………………………

 

1960’lı yıllarda ilimizde meslek dalları arasında önemli yer tutan sanatla alâkalı tüm işleri  Anadolu ve İstanbul’a dağıtımı ve pazarı oldukça nüfuzlu olan Ermeni,  Rum vatandaşlar tarafından yapılırdı. Meselâ, marangozluk, demircilik, bakırcılık, ayakkabıcılık, terzilik gibi incelik ve özellikle zerafet isteyen elementler, hatta fabrika montajları, un değirmenleri monte işlerinde hep o kişiler aranır ve özellikle Ermeni’ler tarafından yürütülürdü.

 İlimizde en çok yetişen elma, bamya, ceviz ve bakliyat gibi önemli ürünleri toplayıp kamyon nakliyatıyla Türkiye’nin her yerine İstanbul’a hatta Avrupaya gönderirlerdi. Yemeniden tutunda at nalına kadar akla gelen en güzel, en sağlam malzemeler hep onlar tarafından yapılırdı. Ermeni vatandaşlardan kahveci, simitçi, ayakkabı boyacısı, manav vs. işlerle uğraşan hemen hemen hiç olmazdı.

Ermeni olan komşularımız, aile sırları konusunda dışarıya pek bilgi vermez ama çevresindeki komşularının hâl ve hatırını sormayı ihmal etmez, cenaze, hastalık, bayram gibi özel günlerde mutlaka gönül alır ve taziyelerini bildirirlerdi. Birçok Ermeni yurttaş çocuklarına Ahmet, Mehmet gibi peygamber isimlerini koyarak bizlerle daha iç içe olup kaynaşarak iyi yaşamanın hesabını yaparlardı. Her şeye rağmen Ermeni ve Müslüman vatandaşlar olarak gayet dostane geçinir, alışverişlerde asla hile yapmaz, birbirlerini gerçekten sever ve belli ortamlarda bir araya gelir, sohbetler yapar, şakası bol espriler ile birbirinin gönlünü alıp kimsenin hakkını ihlal etmez, hatta korurlardı. Arasta esnaflarının arasında hasta olanı gözetir, bayramlarda birbirlerini tebrik eder, ticari durumu parlak olmayan arkadaşlarını onun hiç haberi olmadan müşteri potansiyeline ayar verip, müşterinin o kişiye gitmesini temin ederek o esnafın kalkınmasına yardımcı olurlardı. Bu tür olaylar nezaket gereği onur, gurur yıkmadan gizlice yapılırdı. Bizler ise Müslüman bir camia olarak onların bu samimi ve gerçekçi tavırları bizim hep onları daha fazla sevmemize sebep olurdu.

Hatta ilimizde yaşayan Nişan adında bir Ermeni genci, Selanik muhaciri bir genç kıza aşık olmuş, birbirlerini çok sevmişlerdi. Din ve ırklarının ayrıcalığı nedeniyle aileler kesinlikle bu evliliğe onay vermese bile, her şeye rağmen bu iki genç aralarındaki din faktörünü reddetmiş, beraberce kaçarak gizlice nikahlanmıştı. Bu olayın kahramanı olarak görünen Ermeni ve Müslüman aileler her iki toplumda lanetlenmiş, kötü gözle görülmüş, çok küçük düşürülerek dışlanmıştı. Ama belli bir zaman sonra o iki genç çok mutlu olup evlilikleri pekişince. Aileleri iyi birer dostluk kurarak bu izdivacın meyvesi olan ilk çocuğa Müslüman ismi koymuşlardı. Hayat her şeyi kabullenen, gelecekte ne olacağı bilinmeyen doğa üstü maceralara kucak açabiliyordu.      Yine resmi kayıtlara göre Atatürk 12 Haziran’da Amasya Tamimi’ni yine burada hazırladıktan sonra Amasya’dan Sivas’a giderken, araçtan düşen çok önemli ve çok gizli evrakların bulunduğu bir bavulu o günkü askerlik şubesi önünde bulan bir Ermeni gencinin yetkili kişilere teslim ettiği bilinirdi.

Çocukluktan gençliğe adım attığımızda bir Ermeni arkadaşımla dinler konusunda yarı şaka tartışırken: “Hey benim kardeşim Mehmet Usta, bu ne hikmettir yüce padişahlarınız altın kaplı şadırvanlarda abdest bozarken, öz oğlu şehzade Mustafa ve Cem Sultan gibi mazlum olan gençler cellatlara ulu orta boğduruldu. Bir papaz kızı  koskoca Osmanlı saltanatını dize getirdi. Hatta hiçbir Osmanlı Sultanlarına Müslüman valide bulamayıp tüm sultan analarını dışarıdan ithal ettiniz.” Bu ne hikmettir? Diye bana kafa tutunca ben de ona cevaben;

“Ne Tanrı’nız belli ne peygamberiniz, haşa Allah ile Hz. İsa’yı bir tuttunuz. Hangisi Tanrı, hangisi kul birbirinden ayıramadınız. Hele hele Hz. Meryem kimin anası, kimin eşi içinden bir türlü çıkamadınız. Peki bu üçlü kavram kargaşası sizin dininize sığar mı?” Diye ortayı bulmaya çalışırdık.

Biraz tehlikeli olsa bile anlaşamadığımız tek şey dinler arasındaki mahremiyet olurdu. Tepelerde kopan fırtınaları göremeyen uluların göremediklerini, bizim görmemiz mümkün olamıyordu.

Günler böylesine akıp giderken o yıllarda ilimiz el sanatlarından sanayi çarşısı esnaf arkadaşımız olan demirci ustası Dikran Agopyan adlı komşumuz vardı. Dikran Usta mesleğinde gerçek bir zanaatkar olup, çeliğe şekil ve su vermekte üstüne yoktu. Oldukça fakirdi ama arasta esnafı arasında hatırı sayılan sevilen bir komşuydu. Her gün koluna taktığı hasır sepet ile işine sessizce gelir, akşam karanlığında işyerini kapatıp evine giderdi. Beraber yaşadığı yaşlıca bir eşi ve beyin özürlü bir kızı vardı. Uzak şehirlerden birinde yaşayan başka çocukları olduğunu bilirdik. Ara sıra evde görünüp sonra sessizce giderlerdi.

Bir gün epeydir ortada görünmeyen  Dikran Usta’nın evde tek başına iken kalp krizi geçirerek öldüğünü iki gün sonra öğrenince sanayici esnafı olarak yardıma koştuk. Usta öleli gerçekten epey zaman olmuştu. Diğer yakınlarına haber vermek üzere koşuşturmaya başladık! Yaşlı eşinden yakınlarının telefonlarını aldık ve çevremizde bulunan Ermeni’lere haber verdik.  Sadece o anda çevrede bir kaç  ermeni varken bizler kalabalık bir cemaat olarak İstanbul’dan Papaz arayıp soruşturduk. O zamanın şartlarına göre papaz gönderemeyeceklerini ve Amasya’ya en yakın olarak Samsun’un Havza İlçesi’nde papaz olduğunu, papazın oradaki kiliseden temin edilmesini tavsiye ettiler. İşin garip tarafı o gün Havza’daki papaz tüm aramalarımıza rağmen o bölgede bulunamadı ve Dikran Usta’nın defni papaz olmadan mümkün olamıyordu. O günün ileri gelenleri vaktin gecikeceğini cenazenin kokmaya başladığını bildirerek en yakın caminin imamına giderek:

“Sayın hocam ölen mefta nihayet bir insandır. O da bizler gibi aynı Tanrı’nın kuludur. Eğer kabul buyurursanız biz Dikran Usta’yı kendi dinimiz ve töremiz üstü defnedelim. Belki sevabına siz erersiniz. Tanrı belki bu sevaptan sizi cennete gönderir.” Denilse de imam efendi bu isteğimizi reddederek:

“Bir Hıristiyan’ın defni bizce haramdır, dinimize aykırıdır. Bu cenazenin günahını alamam. Vebali sizdedir. Ve bu durumda sizin imanınızda tehlikeye girer.”

Diyerek bizi ortada bıraktı. Çaresizlik içinde birkaç camiyi daha dolandık, İmamlara hocalara bir sürü dil döktük. Ve yakararak:

“Hocam bu mefta bir Ermeni olsa bile ortada bırakılamaz şu anda papaz olmadığı için size müracaat ettik. Tanrı hepimizin Tanrı’sıdır, gelin, bu arkadaşımızı İslami esaslara göre defnedelim, belki Allah’u Teala ya bu meftayı cennete ya da sizi cennete yakıştırır. Ölü olan meftanın mezhebi, dini olur mu hocam?”

Dediysek de cevap aynıydı. Bir Hıristiyan ölüyü Müslüman’ın kaldırması vacip olmazdı. Dini hükümlere göre mübah değildi. Ve bir Hıristiyan için imanından olma riskine giremezdi. Çünkü Dikran Usta onlara göre kafir sayılıyordu.

Dikran Usta’nın ölümünden iki gün geçmiş, ölü ortada kalmıştı. Uzaklardan akrabaları gelse de yapacak hiçbir şey kalmamıştı. Tekrar İstanbul’dan papaz aradık. Çabamız boşunaydı. Zaman geçiyordu. Cenaze bozulmaya yakındı… Kendi düşüncelerini başkalarına dayatmayı maharet sayan bu kişilerden umutlar kesilmişti. Ve o yıllarda resmi kuruluşlarda morg, gasılhane ve diğer ihtiyaç ortamları yoktu, cenazeler sokakta yıkanırdı.

O sırada cenazenin bozulacağını üzülüp hiddetlenen  yine sanayi esnaflarından Kabak Mehmet adlı Alevi Bir kaporta ustası arkadaşımız meydana gelerek ortaya fırladı. Birkaç kez cenaze yıkayıp, kefenleyip defnettiğini, bu tür işleri iyi kötü becerebildiğini söyleyince derhal gereken malzemeleri aldırıp defin işlemlerini başlattı. O anda birkaç Ermeni ile sanayi esnafı herkes bir işe koyuldu. Kimi su ısıttı, kimi kefen hazırlattı. Bazı arkadaşlarımız Müslüman mezarlığının az ilerisinde bulunan Hıristiyan mezarlığında mezar eştirme işine girişmişti. Hiç kimse hiç gurur yapmadan, cennet, cehennem hesabı gütmeden cenazenin başında bir sorumluluk dersi veriyordu.

Kazanlar kaynıyor, Kaportacı Mehmet Usta İslami usülde cenazeyi yıkıyor, kefenliyordu. Bütün gözler ondaydı. O işini büyük bir sorumluluk içinde yaptı. Dikran Usta’yı yıkadı, kefenledi, tabuta yerleştirdi, hatta Hristiyan törelerine göre gömleğini giydirip kravatını bile takmıştı.

Cenaze başındaki Ermeni’ler kendi usullerince, Müslümanlar kendi dinleri icabı dualar  okuyarak Dikran Usta’nın helalliği komşulardan alıp at arabasına konurken Kaportacı Mehmet Usta hafifçe gözü yaşlı, cemaate dönerek:

“Arkadaşlar Tanrı’nın ne mülküne ne de lütfuna vasıl olamayız. Eğer o bildiğimiz Tanrı hem Müslüman’ın hem de Hıristiyan’ın Tanrı’sı ise ve Dikran Usta’yı defnediyorum diye beni eğer cehenneme atacaksa ben o düşkünlüğe de hazırım.”

Diyerek gözlerindeki birkaç damla yaşı silerken, bizler mutluluğa karışmış bu acı kargaşanın verdiği hüznü yüreğimize gömmeye çalışıyorduk.

Dikran Usta’yı sanayi çarşısı esnafı mezara götürmek üzere yola düştüğünde, caminin imamları arkamızdan alay edercesine hafif hafif gülümsüyordu.

Bu olay gözlerimin önünde ayan beyan  bu şekilde yaşandı.  Cennete kimin gideceğini Acaba Dikran Usta’nın Tanrı’sı mı, yoksa din adamlarının Tanrı’sı mı tayin edecek?” Ne dersiniz?..

 

 

 

 

2017 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Kısa Öykü Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Fehmi SAĞLIK “ŞİDDET YARAYI AZDIRIR” adlı öykü ile.
2.Mustafa Özke “İĞNE OYASI” adlı öykü ile.
3.İbrahim ŞAŞMA “GEYİKLER SUSUZ BUGÜN” adlı öykü ile.
 2017 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Serbest Vezin Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Murat TAPAR "GÖNÜLDEN GÖNÜLE ÖZLER VE SÖZLER" adlı şiiri ile,
2.Hamiyet KOPARTAN “SEVGİ” adlı şiir ile.
3.Kaan Yusuf ÇOTUK "İNDİR O ELİNİ" adlı şiir ile.
;MANSİYON: Erdoğan KARTAL "SÖZÜN SIRRI" adlı şiir ile.
MANSİYON: Murat SEFERBEYOĞLU "SÜRGÜN KENTİ" adlı şiir ile.
 2017 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Hece Vezni Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Mazlum CİHANGİR "GÜZEL BİR DÜNYA" adlı şiir ile.
2.Ali KÖŞKER “MERHEM GİBİ OLMAK" adlı şiir ile.
Opens internal link in current window
3.Türkan AKBIYIK “İNSAN OLMAK” adlı şiir ile.

MANSİYON: Tunç ELA "VELİ SÖZÜ" adlı şiir ile.
MANSİYON: Ahmet GÖKÇE "SEVGİ" adlı şiir ile.

 

 

Serbest Vezin Şiir Yarışması Birincisi

Murat TAPAR

GÖNÜLDEN GÖNÜLE ÖZLER VE SÖZLER

 

SÖZ

Beşersin sende bir ana babadan olmasın,

Yersin içersin amma yediğin kin balı olmasın.

Yürürsün koşarsın yollar aşarsın,

Âlem mazlumun gönlüdür ancak orda yaşarsın.

Sözün zehirli iğneyse, ne para ne dirhem olsun,

Meylet sevgiye özün yumuşak merhem olsun

ÖZ

Sev herkesi incitme karıncayı,

Bırak seni gören mecnun sansın,

Güneşi toplarken kirletme ayı,

Sende toprak olacak bir insansın.

Hoşgör ahvali kaba olanı,

Zaman ateşinde sende bir ansın,

Büyüt ümitten yana olanı,

Birlikte son olacak insansın.

Bir ömür barış için savaşasın,

Velakin önce kibrin okları yansın,

Yumuşak merhem olursan yaraya,

İşte o zaman ölümsüz insansın.

SÖZ

Kalmamıştır insanlık birbirini üzeli,

Gönlü cennet yapandır huyun güzeli,

Elimde sazım diyar diyar gezeli,

Sevilmez acı dilin ne evveli ne ezeli.

ÖZ

Olma evlat nefsine müptela

Olma ki! Etmesin kötülük istila

ÖZ

Hoş muhabbet âlemden büyüktür,

Sevgiye çıkmayan yoldan geçmeyin dostlar,

Kendini beğenmiş kendine yüktür,

Saygısızın çeşmesinden içmeyin dostlar.

Sertlik dostluğa kötü bir düştür,

Yaralayan zehirli iğne olmayın dostlar,

Tatlı dil merhemdir, garibe gülüştür,

Zalimin elinde fitne olmayın dostlar

SÖZ

Garibe zulmedip meclisten itme,

Kötünün peşinden yoluna gitme,

Âlemleri serseler de ayağına,

Hakk’ı yıkıp halkı incitme.

ÖZ

Derman olmak istersen yaraya,

En kutsal merhem dilindir.

Kin ekmek istersen araya,

En zehirli iğne dilindir.

Maksadın mazluma sarılmaksa,

Şifası merhamet ehli elindir.

Eğer ki zalim hastalığına karılmaksa,

Vebası zehirli iğneden elindir.

SÖZ

Kabalık kirdir kurtul ki bu necasetten

Özüne bak ta sıyır ruhunu hamasetten

 

 

 

 

 

2017 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Kısa Öykü Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Fehmi SAĞLIK “ŞİDDET YARAYI AZDIRIR” adlı öykü ile.
2.Mustafa Özke “İĞNE OYASI” adlı öykü ile.
3.İbrahim ŞAŞMA “GEYİKLER SUSUZ BUGÜN” adlı öykü ile.
 2017 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Serbest Vezin Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Murat TAPAR "GÖNÜLDEN GÖNÜLE ÖZLER VE SÖZLER" adlı şiiri ile,
2.Hamiyet KOPARTAN “SEVGİ” adlı şiir ile.
3.Kaan Yusuf ÇOTUK "İNDİR O ELİNİ" adlı şiir ile.
;MANSİYON: Erdoğan KARTAL "SÖZÜN SIRRI" adlı şiir ile.
MANSİYON: Murat SEFERBEYOĞLU "SÜRGÜN KENTİ" adlı şiir ile.
 2017 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Hece Vezni Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Mazlum CİHANGİR "GÜZEL BİR DÜNYA" adlı şiir ile.
2.Ali KÖŞKER “MERHEM GİBİ OLMAK" adlı şiir ile.
Opens internal link in current window
3.Türkan AKBIYIK “İNSAN OLMAK” adlı şiir ile.

MANSİYON: Tunç ELA "VELİ SÖZÜ" adlı şiir ile.
MANSİYON: Ahmet GÖKÇE "SEVGİ" adlı şiir ile.

 

 

Serbest Vezin Şiir Yarışması İkincisi

Hamiyet KOPARTAN

SEVGİ

 

Bir çocuk annesine şefkatli,

Babasının merhameti

Ailesinin güveni,

Sevgisiyle mutlu olur.

Bir kadın kocasının goncası,

Dört yapraklı yoncası

En evveli en soncası,

Dağının karıysa güzelleşir.

Bir erkek karısının aşkı

Sofrasındaki sıcak aşı

Kadının gözündeki yaşı,

Silerse adam olur.

Hekes sevgi sözü bekler

Her kalp sevgi sözü ister,

Gözden gelmeyen söz,

Kimi, ne kadar etkiler.

Sevildikçe kin, nefret biter.

Sevdikçe gönülde sevgi biter.

Tüm duygular gizlenir de

Gizlenemeyen bir sevgidir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

2017 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Kısa Öykü Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Fehmi SAĞLIK “ŞİDDET YARAYI AZDIRIR” adlı öykü ile.
2.Mustafa Özke “İĞNE OYASI” adlı öykü ile.
3.İbrahim ŞAŞMA “GEYİKLER SUSUZ BUGÜN” adlı öykü ile.
 2017 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Serbest Vezin Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Murat TAPAR "GÖNÜLDEN GÖNÜLE ÖZLER VE SÖZLER" adlı şiiri ile,
2.Hamiyet KOPARTAN “SEVGİ” adlı şiir ile.
3.Kaan Yusuf ÇOTUK "İNDİR O ELİNİ" adlı şiir ile.
;MANSİYON: Erdoğan KARTAL "SÖZÜN SIRRI" adlı şiir ile.
MANSİYON: Murat SEFERBEYOĞLU "SÜRGÜN KENTİ" adlı şiir ile.
 2017 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Hece Vezni Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Mazlum CİHANGİR "GÜZEL BİR DÜNYA" adlı şiir ile.
2.Ali KÖŞKER “MERHEM GİBİ OLMAK" adlı şiir ile.
Opens internal link in current window
3.Türkan AKBIYIK “İNSAN OLMAK” adlı şiir ile.

MANSİYON: Tunç ELA "VELİ SÖZÜ" adlı şiir ile.
MANSİYON: Ahmet GÖKÇE "SEVGİ" adlı şiir ile.

 

 

Serbest Vezin Şiir Yarışması Üçüncüsü

Kaan Yusuf ÇOTUK

İNDİR O ELİNİ

 

İndir o elini

Bırak şu silahı

Gizlemeye çalışma korkaklığını

Gerçeklerden daha acı bir şey yok.

İndir o elini

Gevşet şu yumruğu

Ezme o böceği

Sözlerden ve bakıştan daha etkili bir şey yok.

İndir o elini

Terk et şu şiddeti

Eğer birine acı vereceksen,

Ne elde edeceksin?

İndir o elini

Açma şu savaşı

Öldürmeyi başlatma masumları

Kandan daha yoğun bir şey yok

İndir o elini

İmzalama şu kâğıdı

Emretme atomun parçalanmasını

Radyasyondan daha yıpratıcı bir şey yok.

İndir o elini

Yazma şu tarihi

Eğer tarih yazmak istiyorsan,

Kaç insan katletmen gerekir?

 

 

 

2017 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Kısa Öykü Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Fehmi SAĞLIK “ŞİDDET YARAYI AZDIRIR” adlı öykü ile.
2.Mustafa Özke “İĞNE OYASI” adlı öykü ile.
3.İbrahim ŞAŞMA “GEYİKLER SUSUZ BUGÜN” adlı öykü ile.
 2017 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Serbest Vezin Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Murat TAPAR "GÖNÜLDEN GÖNÜLE ÖZLER VE SÖZLER" adlı şiiri ile,
2.Hamiyet KOPARTAN “SEVGİ” adlı şiir ile.
3.Kaan Yusuf ÇOTUK "İNDİR O ELİNİ" adlı şiir ile.
;MANSİYON: Erdoğan KARTAL "SÖZÜN SIRRI" adlı şiir ile.
MANSİYON: Murat SEFERBEYOĞLU "SÜRGÜN KENTİ" adlı şiir ile.
 2017 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Hece Vezni Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Mazlum CİHANGİR "GÜZEL BİR DÜNYA" adlı şiir ile.
2.Ali KÖŞKER “MERHEM GİBİ OLMAK" adlı şiir ile.
Opens internal link in current window
3.Türkan AKBIYIK “İNSAN OLMAK” adlı şiir ile.

MANSİYON: Tunç ELA "VELİ SÖZÜ" adlı şiir ile.
MANSİYON: Ahmet GÖKÇE "SEVGİ" adlı şiir ile.

 

 

Serbest Vezin Şiir Yarışması Mansiyon

Erdoğan KARTAL

SÖZÜN SIRRI

 

Sesli yolun sessiz yolcusu

Örselenmemiş yolun başıboş atı

Zamanın görünmeyen ihtişamı

Ürkek gönlün son burcusu1

Nice gönülleri fetih için koşan koşucusu

Sırrı açıldı mı, sözün bir kere

Irak da olsa, toplar gönlü bir yere

Rehavet çöker, çıkmaz olur bir söz

Rastlantı olmaz, gider ancak göremez göz

Işıldar kalbe girer, sanki söz değil bir çift köz





2017 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Kısa Öykü Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Fehmi SAĞLIK “ŞİDDET YARAYI AZDIRIR” adlı öykü ile.
2.Mustafa Özke “İĞNE OYASI” adlı öykü ile.
3.İbrahim ŞAŞMA “GEYİKLER SUSUZ BUGÜN” adlı öykü ile.
 2017 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Serbest Vezin Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Murat TAPAR "GÖNÜLDEN GÖNÜLE ÖZLER VE SÖZLER" adlı şiiri ile,
2.Hamiyet KOPARTAN “SEVGİ” adlı şiir ile.
3.Kaan Yusuf ÇOTUK "İNDİR O ELİNİ" adlı şiir ile.
;MANSİYON: Erdoğan KARTAL "SÖZÜN SIRRI" adlı şiir ile.
MANSİYON: Murat SEFERBEYOĞLU "SÜRGÜN KENTİ" adlı şiir ile.
 2017 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Hece Vezni Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Mazlum CİHANGİR "GÜZEL BİR DÜNYA" adlı şiir ile.
2.Ali KÖŞKER “MERHEM GİBİ OLMAK" adlı şiir ile.
Opens internal link in current window
3.Türkan AKBIYIK “İNSAN OLMAK” adlı şiir ile.

MANSİYON: Tunç ELA "VELİ SÖZÜ" adlı şiir ile.
MANSİYON: Ahmet GÖKÇE "SEVGİ" adlı şiir ile.

 

 

Serbest Vezin Şiir Yarışması Mansiyon

Murat SEFERBEYOĞLU

SÜRGÜN KENTİ

 

I.

Bir sürgün kentinden

Yazıyorum sana

Her sabah her akşam

İmzada bedenim

Yüreğim hasretin ateşinde

Varlığın

İmza ile ölçülüyor burada

Ne hasretini soran var

Ne acılarını

Gözlerindeki bulutu

Görmüyor kimse

Haykırsan isyan sayıyorlar

Sussan yenilgi

Kuşlar uzaktan geçiyor

Kanatlarındaki coşkuyu esirgeyerek

Yakından geçiyor hüzünler

Eteklerindeki taşları dökerek

İlkyaza kanat çırparmış kuşlar

Oysa ilkyaz deyince

Hazan çalıyor kapımı burada

Yakını uzak etse ya birileri

Uzağı yakın edemezken ben

Bir sürgün kentinden

Yazıyorum sana

Ağla yüreğim, diyorum

Ağla ve yağdır hüzünlerini

Çünkü diyorum

Çünkü sen

Her şey olmaya çalışırken

Hiçbir şey olamayan bir adama aitsin

Ağla yüreğim, diyorum, ağla

Bir otobüs camına

Dayayıp başını

El salla sevdiklerine

Anılar büyüsün

Geride bıraktıkların küçülürken

Ağla yüreğim, diyorum

Ağla ve yağdır hüzünlerini 2

 

Kitap sayfaları arasında

Bir gül yaprağı olmalısın

Sen gitsen de

Kokun kalmalı geçtiğin yerlerde diyerek

Aydınlığı sağır da etseler

Sessiz bir karanlık çökse de üstüme

Aldırmadan yürüyorum

Ellerim cebimde adımlıyorum baştan başa

Bu kuşatılmış ömrü

Her köşesinde bir pusu mu varmış

İhanet sarmalı mıymış bulvarlar

Hançerleri mi ışıldatırmış sokak lambaları

Kan gölü müymüş sırtım

Aldırmadan koşuyorum

Nefese nefese geçiyorum

Bu kuşatılmış ömrü

II.

Bir sürgün kentinden

Yazıyorum sana

Herkesin bir bildiği var buralarda

Benim bildiklerim

Yetmiyor yanıldıklarıma

Irmaklarım dağlara koşuyor

Havadaki kuş

Deredeki taşa çarpıyor nedense

Üç kere üç

Dokuzu bulmuyor hiç

Tersine bir dünyada

Kürek çekiyorum akıntıya

Aklım sende

Fikrim sana eş

Hasretin konuyor

Göz pınarlarıma

Aynı yemeğe ekmek banmışız

Aynı tasta içmişiz suyu

Avuçlarımda anılar birikiyor

Ve yakıyor bedenimi

Gülümsüyorum inatla

Gelecek güzel günlere tutunarak

Yorgun argın ilerliyorum

Bu yalnızlık durağında 3

 

Bir sürgün kentinden

Yazıyorum sana

Ağla yüreğim, diyorum

Ağla ve yıka acılarını

Hangi güneş kurutabilir yaralarını

Hangi yağmur

Söndürebilir yangınını

Ağla yüreğim, ağla diyorum

Çünkü diyorum

Çünkü sen

Mahalle aralarında

Yalınayak top koşturan

Yurdumun kavruk tenli

Çocuklarına benziyorsun

Ve “öpeyim de geçsin” diyen

Bir anne hasretidir ömrün

Ağla yüreğim, diyorum

Ağla ve yıka acılarını

Her şey hiçbir şeye yetmiyor

Hiçbir şey her şeyi siliyor burada

Sigaramın ateşinde dağlıyorum

Yürek yaralarımı

Saymıyorum bile sırtımdan sızan kanı

Her gün

Yeni bir umut

Yeni bir sığınak her gün

Tutunuyorum hayata

Ve sığınıyorum sana

Tüketiyorum yılmadan

Bu sürgün günlerini

III.

Bir sürgün kentinden

Yazıyorum sana

Kıldan ince

Kılıçtan keskin köprüler üstündeyim

İt dalaşındayım yanlışlarla

Eğri cetvelden

Doğru çizgi beklemiyorum

İzi kalır mı ki deyip

Atıyorlar çamuru

Gülümsüyorum inatla

Güldükçe kanıyor yaralarım

Bedrettin selamı gönlümde 4

 

Boyun eğmiyorum zulme

Mazlumun yanında atıyor yüreğim

Varoşlarda yokluk

Bulvarlarda keyf-i alem

Karşıtlıkların birlikteliğiyle

Geçiyor günler

İçim acıyor bulvarlarda

Varoşlarda gülüyorum hayata

Bir sürgün kentinden

Yazıyorum sana

Ağla yüreğim, diyorum, ağla

Ağla ve taşı yükünü

Hangi ağırlık

Düşürebilir başını

Ve hangi yükü

Taşıyamaz omuzların

Ağla yüreğim, diyorum

Çünkü, diyorum

Çünkü sen

Geceyle gündüzün eşitlendiği

Bir dünyada

Acıyla sevinci denkleyememiş

Ekinoksu olmayan bir adama aitsin

Ağla yüreğim, diyorum, ağla

Ağla ve taşı yükünü

Ve bir şeb-i yeldadır günler

Zemheri ayazında

Bedenim ayazda ama

Düşlerim ağustostadır

İçli türkülerle

Geçiyorum geceyi

Yokluğunu ekleyip karanlığa

Umuda koşuyorum durmadan

Yara bere içinde

Düşe kalka

Bekliyorum sabahı

IV.

Bir sürgün kentinden

Yazıyorum sana

Bir deli poyraz önünde

Savruluyorum

Acı acı çarpıyor yüzüme

İçime işliyor soğuk

Oysa ne çok poyraz görmüştüm ben

Ne çok üşümüştüm sokaklarda

Ama burada çok üşüyor insan 5

 

Yokluğunu mu kattı önüne

Bu deli poyraz diyorum

“Yurdunda yuvasız kuzu Mahzuni”

Diyor radyoda Ozanım

“İnsanlık ardında melemiş gider”

Dağlanıyor yüreğim

İçim üşüyor buralarda

İşgal altında günler

Zaman akmakla

Akmamak arasında

Dört yanımı sarmış özlemin

Gözlerim

Ufacık bir dokunmaya bakıyor

Acılar geçiyor ömrümden

Özleminle kol kola

İnadına rüzgara çıkıyorum her akşam

Ve inadına ıslanıyorum yağmurlarda

Sımsıcak gülüşünle ısınacağım

Günlere inanarak

Bir sürgün kentinden

Yazıyorum sana

Ağla yüreğim diyorum

Ağla ve haykır yalnızlığını

Hoyrat ellerde

Hırpalanıyor sevdalar

Aşklar aids virüsü

Taşıyor barlarda

Ağla yüreğim, diyorum

Çünkü diyorum

Çünkü sen

Klavyeye yenik düşen

Bir dolmakalem zerafetisin

Ve gürültülü bir yalnızlıksın

Daktilo tuşlarında

Ağla yüreğim diyorum

Ağla ve sustur kimsesizliğini

Bir sürgün kentinde

Bir sürgün kenti gibi yüreğim

Bütün kapılar kapalı memlekete

Dağların ötesinde kalmış bahar

Ve dağların ötesinde

Saklı yeşil

Gülüşün dağların ötesindeki bahar

Ve yüzün dağların ötesindeki yeşil

Günler tatsız

Haftalar kekremsi burada 6

 

V.

Bir sürgün kentinden

Yazıyorum sana

Kitaplara verdim kendimi

Yürüyorum her gün

Bolca yazıyorum

Ve en çok da düşünüyorum

Susmak koydum hüznün adını

Çayım ve sigaram

Düşmüyor elimden

Yudum yudum eriyor

Nefes nefes tükeniyorum

Biliyorum “Ne olur” diyor gözlerin

“Ne olur yapma”

Elimde değil gülüm

Bir sürgün kentinde

En çok da hüzün yaraşıyor

Bir sürgüne

Sokaklar hüzün

Bahçeler hüzün

Sensizlik hüzün

Ve hüznüme düşüyor yüzün

Hani evler vardır ya

Anılar ses verir odalarında

Sonra o evlere çıkan yollar vardır

Tanıklık ederler

Geçmişten geleceğe

O evlerde

O evlere çıkan yollarda

Her sabah

Sevdiklerin uğurlar

Ve anılar karşılar

Her akşam seni

Sen o evlerdesin

Ben o evlere çıkan yollardayım gülüm

Bir sürgün kentinden

Yazıyorum sana

Ağla yüreğim, diyorum ağla

Ağla ve dök içini

Hangi özlemi

Büyütmedin ki içinde

Ve hangi özlem

Büyütmedi ki seni

Ağla yüreğim, diyorum ağla

Çünkü diyorum

Çünkü sen

Özlemin dipsiz kuyusunda

Sabrın sonu selametle avunan

Bir adama aitsin

Ve gurbet çıkmazında 7

 

Bir kavuşma düşüdür ömrün

Ağla yüreğim, diyorum

Ağla ve dök içini

Albümdeki fotoğraflar kadar solgun

Duvardakiler kadar uzak

Sözüm çok

Sesim yok buralarda

Yüzün yasak

Sesin yasak

Tutunacak dalım yasak

Yağmurlara ekliyorum gözyaşlarımı

Ve yağmurlarda geçiyorum yalnızlığı

VI.

Bir sürgün kentinden

Yazıyorum sana

Üç yanlış bir doğruyu yakıyor

Ateş utanıyor ateşliğinden

Ve üç yanlış

Bir doğruyu boğuyor

Su utanıyor derinliğinden

Vicdanlar sağır-dilsiz

Merhamet bakarkör buralarda

Uçkur sesi bastırıyor

Kızların çığlıklarını

Salyalar bulaşıyor kadınlarımıza

Tecavüz ve ölüm haberleri ile

Geçiyor günler

Doğrulara karşı

Yanlışlardan isteniyor yardım

Yanlışın kirli örsünde

Dövülüyor insanlık

Her yanda kurt kapanları

Her yerde çirkin gülüşü sırtlanların

Herkes bir şeylerden yana

Herkes seçiyor birilerini

Kimse sevgiden yana değil

Hiç kimse seçmiyor insanlığı

Bir parça bez ile tahrik oluyorlar

Bir parça insanlık veremezken dünyaya

Sırtında sopa

Karnında sıpa ile bir tutuluyor kızlarımız

Bir sürgün kentinden

Yazıyorum sana

Ağla yüreğim ağla, diyorum

Atın tasması

İtin eyeri var buralarda

Yanlışlar kol geziyor içimizde 8

 

Pencereler kapalı

Perdeler çekili evlerde

Ağla yüreğim, diyorum ağla

Çünkü diyorum

Çünkü sen

Doğrunun peşinde koşarken

Yanlışa yem edilmiş bir adama aitsin

Ve üç yanı hüzünlerle çevrili

Yedi bölge ayrılık

İki kıta acıdır ömrün

Ağla yüreğim, ağla diyorum

At izinin

İt izine büründüğü bir dünyaya

Ben, beni uğurluyorum her sabah

Ne sıcak bir bakış

Ne dua dolu bir ses ardımda

Yalnızlık kalesinde

Bir savunma sanatıdır ömrüm

Sen diye başlıyorum

Her cümleye

Yüzün dağılıyor

Geçtiğim her yere

Sesleri çoğaltarak

Çığlık çığlığa geçiyorum

Bu sürgün günlerini

VII.

Bir sürgün kentinden

Yazıyorum sana

Kan gövdeyi götürüyor yeryüzünde

Türkmen ağıtlarına karışıyor

Ezidi çığlıkları

Ölen de öldüren de

Allahuekber diyor

Sevgidir aziz olan

Ve kutsaldır insan yaşamı

Demiyor kimse

Uygur dilinde haykırıyor mazlumlar

"Made in China" etiketi taşıyor

Dilsiz şeytanlıklar

Kesmişler yolumuzu

Mundar edip ekmeğimizi

Suyumuzu içmişler

Ekşimiş yoğurdumuz

Sütümüz maya tutmuyor

Zulme tanıklık etmişiz

Sanıklık düşmüş payımıza

Zamansız ötmüşüz 9

 

Zalimin dünyasında

Gayrı ölümüz soğutur içlerini

Bir sürgün kentinden

Yazıyorum sana

Ağla yüreğim, diyorum

Ağla ve sarıl hayata

Kanadı kırık bir kuşsun

Hasretin gökyüzünedir

Tecritteki bir mahkumsun

Voltayadır hasretin

Ağla yüreğim, ağla diyorum

Çünkü diyorum

Çünkü sen

Hasretlere müebbet hükümlü

Sürgün edilmiş bir adama aitsin

Ve mahkeme tutanaklarında

"gereği düşünüldü" ile biten

Bir siyasi suçludur ömrün

Ağla yüreğim, diyorum

Ağla ve sarıl hayata

Bin bir anlam yüklenen

Bir kahve telvesinde

Sana ait bir murat yoktur

Sivas'ta dar ağacında tanımışsındır

Pir Sultan'ı

Ve Serez Çarşısı

Ağlamaktadır her daim

Deniz girmiş düşlerine

Ve masmavi bir selam almışsın

Susamazsın ki

Duramazsın ki

Çocukların ölmediği

İnsanların hep güldüğü diyarlara

Ulaşıncaya dek

VIII.

Bir sürgün kentinden

Yazıyorum sana

Çaysız sohbetler gibi

Kupkuru hayat

Ve çaysız sigaralar gibi

Dumanlı nefesler

Her söz yürek yakar

Her nefes boğar insanı

Bir sürgün kenti burası

Yüreklerde çoban ateşleri yanar

İçli türküler kıvamındadır

Çekilen her ahhh

Ve keşkeler savrulur düşlerde 10

 

Geceler upuzun yatıyor önümde

Ve gecenin karası ekleniyor

Yalnızlığın karasına

Gün aydınlanıyor da

Işımıyor yalnızlıklar

Ve yapraksız ağaçlar gibi

Üşüyor umutlar

"Bir gün" diye başlıyor cümleler

"O gün gelsin de" diye sürüyor öyküler

Bir sürgün kenti burası

Yüreklerde ırmaklar kuruyor

Bir sürgün kentinden

Yazıyorum sana

Ağla yüreğim, diyorum

Ağla ve dağla yaralarını

Acıyla acıyı

Soğanla sancıyı kesen

Bir coğrafyanın çocuğusun sen

Onun için tenin esmer

Yüreğin nasırlıdır

Ağla yüreğim, diyorum ağla

Çünkü diyorum

Çünkü sen

Memleket sevdasına tutulup da

Zulmün ateşinde yanmış bir adama aitsin

İçeride tecrit

Dışarıda sürgün düşmüştür payına

Ağla yüreğim, diyorum

Ağla ve dağla yaralarını

Şiir yaralı bir serçedir dalımızda

Her dizesi acı savursa da

Umuda sürer atımızı

Ve düşlerimiz

Yaralı bir şiirdir içimizde

Umuda koşsa da

Ayrılık doğrar soframıza

Bir sürgün kenti burası

Özlemlerin kavşak noktası

Eksilmemek için yazarsın

Yazdıkça çoğalırsın burada

IX.

Bir sürgün kentinden

Yazıyorum sana

Bir karalama defteri gibi

Burada hayat 11

 

Yazıyorum, çiziyorum olmuyor

Silgim yok ki sileyim

Tutup karalıyorum ben de

Kırıkları çıkarıp

Tazeleyeyim diyorum düşleri

Baharları çalınmış

Düşlerinden vurulmuş çocuklar

Geliyor aklıma

On beşinde

Ekmeğe giderken düştüydü Berkin

On yedisinde

“Kemik yaşı şifresi” ile ölüme yürüdüydü Erdal

On dokuzunda

Sokak arasında linç edildiydi Ali İsmail

Ağlamaya utanıyorum

Ölüme gülerek giden çocukları düşündükçe

Yana yakıla yazmak düşüyor bana

Yürek sızılarıyla geçiyor zaman

Ve zulüm

Fail-i meçhul bir cinayet eşgalinde

Bırakmıyor peşimizi

Söylesen

Dilin dönmüyor

Yazsan

Elin varmıyor

Sağa dön zulüm

Sola dön zulüm

Nere baksan batası bir karanlık gülüm

Ve aydınlansın diye yeryüzü

Çocuklar düşüyor yollara

Adlarını bırakıp duvarlarda

Güle oynaya gidiyorlar ölüme

“İkrarsız bu kaçıncı ölmem şeytan-ı lain”

Önlerinde Pir Sultan

Bir sürgün kentinden

Yazıyorum sana

Ağla yüreğim, diyorum

Ağla ve tutun hayatın coşkusuna

Çocuklar ölünce değil

Çocuklar gülünce aydınlanır yeryüzü

Ve doğar güneş

Isıtır içimizi

Sarar yaramızı

Ağla yüreğim ağla, diyorum

Çünkü diyorum

Çünkü sen

On beşinde sokak ortasında

Yirmi beşinde dar ağacında

Yahut altmışında sürgünde yitip gidenleri

Uğurlayan bir adama aitsin 12

 

Ve “Gülmek, bir halk gülüyorsa gülmektir”

Diyen bir Ozan yüreğidir Ömrün

Ağla yüreğim, diyorum

Ağla ve tutun hayatın coşkusuna

Barışı getirmek için yeryüzüne

Çocuklar düşüyor toprağın kalbine

Umudu çoğaltıyorlar

Düştükleri yerde

Yüreklerinin ateşinde

Aydınlanıyor karanlık

Aşk ile, kavga ile

Sallıyorlar zulmün kalesini

Durmuyor çocuklar

Kol kola yürüyorlar ölüme

Ve bir sürgün kentinde onları

Uzaktan uzağa alkışlamak zor geliyor bana

Onların yanında coşkuyla yürümek varken

“Yeryüzü aşkın yüzü” oluyor Adnan abi

Çocuklar ödüyor bedelini

X.

Bir sürgün kentinden

Yazıyorum sana

Bir mahpusun gözleri ile

Uyanıyorum her sabah

Hani yükselen duvarları izler de

Takılı kalır ya gözleri gökyüzüne

Sonra çaresiz geri döner

Betonun esaretine

Her sabah sonsuz bir sevda ile uyanıp

Sonsuz bir hasret ile başlıyorum güne

Ve Urfalı bir yanık ses

Türkü söylüyor içimde

“Bağrımda bir ataş yaniyi

Gün geçtikçe alavlaniyi

Gözlerim yollarda kaliyi

Geçti aşkın bezirgani”

Hasreti anlatmak

Hasreti yaşamaktan daha zor gülüm

Ve burada hasretine koşuyor

Durmaksızın günler

Bir sürgün kentinden

Yazıyorum sana

İşinde gücünde insanlar gibi

Erkenden çıkıyorum evden

Yalnızlığın sürek avındayım

Dağlara sürsem diyorum yalnızlığı

Gelincik tarlalarına öykünse dostluklar

Yan yana

Omuz omuza büyüse sevdalar 13

 

Adı unutulsa da hasretlerin

Hüzün büyütmese aşklar

Bir selam

Bir selam daha insanlara

Gülümsemeyi ekleyip selamlara

Sevgiyi çoğaltsam diyorum sokak sokak

Yalnızlığı azaltmak

Sevgiyi çoğaltmaktan daha zor be gülüm

Ve burada yalnızlık büyütüyor

Durmaksızın günler

Bir sürgün kentinden

Yazıyorum sana

Ağla yüreğim, diyorum

Ağla ve söyle şarkılarını

Ayrılık var oldukça

Var olacaktır yalnızlık

Ve var oldukça yalnızlık

Durmaksızın büyüyecektir hasretler

Ağla yüreğim, diyorum ağla

Çünkü diyorum

Çünkü sen

Taşı toprağı altın diyerek yollara düşen

Ve gurbeti memleket

Memleketi gurbet belleyen

Bir toprağın çocuğusun

Ve “ Yarim İstanbul’u mesken mi tuttun?”

Diyen bir yaralı yürektir ömrün

Ağla yüreğim, diyorum

Ağla ve söyle şarkılarını

Bir sürgün kentinden

Yazıyorum sana

Bir mahpusun kilometrelerce süren

Üç adımlık voltası gibi hayat

Hemen bitecekmiş kısa

Hiç bitmeyecekmiş gibi uzun

Çabuk geçer sayılı günler desek de

Ağır yürüyor burada zaman

Her adımda hasret

Her adımda yalnızlık

Her adımda kahrolası bir hüzün

Yürüdükçe artıyor

Ve bitmiyor durdukça

Bir sürgün kentinde

Hasreti anlatmak

Sevdayı anlatmaya benzemiyor gülüm

 

 

 

 

 

 

2017 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Kısa Öykü Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Fehmi SAĞLIK “ŞİDDET YARAYI AZDIRIR” adlı öykü ile.
2.Mustafa Özke “İĞNE OYASI” adlı öykü ile.
3.İbrahim ŞAŞMA “GEYİKLER SUSUZ BUGÜN” adlı öykü ile.
 2017 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Serbest Vezin Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Murat TAPAR "GÖNÜLDEN GÖNÜLE ÖZLER VE SÖZLER" adlı şiiri ile,
2.Hamiyet KOPARTAN “SEVGİ” adlı şiir ile.
3.Kaan Yusuf ÇOTUK "İNDİR O ELİNİ" adlı şiir ile.
;MANSİYON: Erdoğan KARTAL "SÖZÜN SIRRI" adlı şiir ile.
MANSİYON: Murat SEFERBEYOĞLU "SÜRGÜN KENTİ" adlı şiir ile.
 2017 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Hece Vezni Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Mazlum CİHANGİR "GÜZEL BİR DÜNYA" adlı şiir ile.
2.Ali KÖŞKER “MERHEM GİBİ OLMAK" adlı şiir ile.
Opens internal link in current window
3.Türkan AKBIYIK “İNSAN OLMAK” adlı şiir ile.

MANSİYON: Tunç ELA "VELİ SÖZÜ" adlı şiir ile.
MANSİYON: Ahmet GÖKÇE "SEVGİ" adlı şiir ile.

 

 

Hece Vezni Şiir Yarışması Birincisi

Mazlum CİHANGİR

GÜZEL BİR DÜNYA

 

Yıkadım ruhumu, arındım kirden,

Yumuşak sıcacık, dillerim vardır.

Ders aldım hürmetle, ol ulu Pir’den,

Hakk’a doğru giden, yollarım vardır.

Bir gönle girmektir, en yüce makam,

Yoktur kin, kibir, hırs; düşman, intikam,

Şifadır dost ile, alabilmek kâm,

Bülbüle gül açan, dallarım vardır.

“Yaraya merhem ol,” demiş her bilge,

Aydınlık var iken, gerekmez gölge,

Arı çiçek arar, tarar bin bölge,

Muhabbet misali, ballarım vardır.

Tatlı söz yol verir, yılana bile,

Zehre ne gerek ki, gel özür dile,

Sevgiyle varılır, her bir menzile,

Sarıp sarmalayan, kollarım vardır.

Gör, keskin sirkenin, zararı küpe,

Dilin kemiği yok, ağzını kapa,

Söz gümüş madalyon, sus altın kupa,

Pamuktan yumuşak, hâllerim vardır.

Özür kabahatin, değirmen taşı,

Öğütür, un eder, bitmez bu koşu,

Sabır hem kelâmın, hem ilmin başı,

Saygıyla eğilen, bellerim vardır.

Akıl, mantık, şuur; denge getirir,

Sevgi, saygı, sürur; özde oturur,

Acı söz iğnedir, derde batırır,

Ilgıt ılgıt esen, yellerim vardır.

Güneşe yıldıza, dilekçe yazdım,

“Huzur ol gel” dedim, çok türkü düzdüm,

Sevgi deresinde, usulca yüzdüm,

Umudu çoğaltan, göllerim vardır.

Şimdi iletimci, selâm faslıdır,

İnsanlık öznedir, erdem aslıdır,

Yumuşak ve merhem olan usludur,

Mektubu aşk kılan, pullarım vardır.

Kabahat sayılmaz, iyimser olmak,

Gönül bahçesinden, dikenler yolmak,

Hoş bir dünya kurmak, orada kalmak,

Adı BARIŞ olan, illerim vardır.





 

 

 

 

2017 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Kısa Öykü Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Fehmi SAĞLIK “ŞİDDET YARAYI AZDIRIR” adlı öykü ile.
2.Mustafa Özke “İĞNE OYASI” adlı öykü ile.
3.İbrahim ŞAŞMA “GEYİKLER SUSUZ BUGÜN” adlı öykü ile.
 2017 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Serbest Vezin Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Murat TAPAR "GÖNÜLDEN GÖNÜLE ÖZLER VE SÖZLER" adlı şiiri ile,
2.Hamiyet KOPARTAN “SEVGİ” adlı şiir ile.
3.Kaan Yusuf ÇOTUK "İNDİR O ELİNİ" adlı şiir ile.
;MANSİYON: Erdoğan KARTAL "SÖZÜN SIRRI" adlı şiir ile.
MANSİYON: Murat SEFERBEYOĞLU "SÜRGÜN KENTİ" adlı şiir ile.
 2017 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Hece Vezni Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Mazlum CİHANGİR "GÜZEL BİR DÜNYA" adlı şiir ile.
2.Ali KÖŞKER “MERHEM GİBİ OLMAK" adlı şiir ile.
Opens internal link in current window
3.Türkan AKBIYIK “İNSAN OLMAK” adlı şiir ile.

MANSİYON: Tunç ELA "VELİ SÖZÜ" adlı şiir ile.
MANSİYON: Ahmet GÖKÇE "SEVGİ" adlı şiir ile.

 

 

Hece Vezni Şiir Yarışması İkincisi

Ali KÖŞKER

MERHEM GİBİ OLMALI

 

Ehlibeytim tutunacak dalımız

Veliler velisi Bektaş velimiz

Muhabbetle aydınlattı yolumuz

Zehir değil, merhem gibi olmalı.

Anadolu’m sofrasında yarenler

Sazımızda, sözümüzde erenler

Pirimizin cemalini görenler

Zehir değil, merhem gibi olmalı.

Ozanlar dilinde nefsin yenmeli

Erdemlilik, zikrederek yanmalı

Kalp kırmadan özümüze dönmeli

Zehir değil, merhem gibi olmalı.

İncitme kimseyi, olma kibirli

Birlik, beraberlik hem de sabırlı

Seyit kişilikli, edep kültürlü

Zehir değil, merhem gibi olmalı.

Kalender canlarım gönül almalı

Karanlığa ışık tutup ölmeli

Dergahlarda kendin canda bilmeli

Zehir değil, merhem gibi olmalı.

Cananlar, yarenler başta tacımız

Ehlibeyt yolunda kalmaz acımız

Birlikte insanlar, canlar, bacımız

Zehir değil, merhem gibi olmalı.

İlim ve irfana değer verilsin

Kalpler kırılmadan Hakk’a varılsın

Beyti aşkın cemalinde görülsün

Zehir değil, merhem gibi olmalı.

Elvan elvan kokun halka ulaşsın

Göz nurların sanatlara bulaşsın

Sevgi, saygı, gönül dilin gelişsin

Zehir değil, merhem gibi olmalı.

Erenler deminde vardır o himmet

Hakikat deryası, sonu selamet

Ariflerin kalplerinde keramet

Zehir değil, merhem gibi olmalı




 

 

 

 

2017 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Kısa Öykü Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Fehmi SAĞLIK “ŞİDDET YARAYI AZDIRIR” adlı öykü ile.
2.Mustafa Özke “İĞNE OYASI” adlı öykü ile.
3.İbrahim ŞAŞMA “GEYİKLER SUSUZ BUGÜN” adlı öykü ile.
 2017 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Serbest Vezin Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Murat TAPAR "GÖNÜLDEN GÖNÜLE ÖZLER VE SÖZLER" adlı şiiri ile,
2.Hamiyet KOPARTAN “SEVGİ” adlı şiir ile.
3.Kaan Yusuf ÇOTUK "İNDİR O ELİNİ" adlı şiir ile.
;MANSİYON: Erdoğan KARTAL "SÖZÜN SIRRI" adlı şiir ile.
MANSİYON: Murat SEFERBEYOĞLU "SÜRGÜN KENTİ" adlı şiir ile.
 2017 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Hece Vezni Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Mazlum CİHANGİR "GÜZEL BİR DÜNYA" adlı şiir ile.
2.Ali KÖŞKER “MERHEM GİBİ OLMAK" adlı şiir ile.
Opens internal link in current window
3.Türkan AKBIYIK “İNSAN OLMAK” adlı şiir ile.

MANSİYON: Tunç ELA "VELİ SÖZÜ" adlı şiir ile.
MANSİYON: Ahmet GÖKÇE "SEVGİ" adlı şiir ile.

 

 

Hece Vezni Şiir Yarışması Üçüncüsü

Türkan AKBIYIK

İNSAN OLMAK

 

İnsanı kamile ereyim dersen

Bu yolda yürüyüp yorulmalısın

Özümü meydanda göreyim dersen

Görgü de İkrar da görülmelisin

İnsanı sevmektir her işin başı

Her daim yerini bilmeli kişi

Olura olmaza atma sen taşı

Yetmişüç millete sarılmalısın

Lafını sözünü bil öyle konuş

Eksiğin olursa bilene danış

Uyma sen zalime nefsinle yarış

Mihenk taşlarıyla örülmelisin

Merhemin var ise sür bir yaraya

Nifak sokanları alma araya

İhtiyacın mı var köşke saraya

Gönüller tahtına kurulmalısın

Sevgi tohumları ekip öyle gel

Kalbinde kibiri yıkıp öyle gel

Sabır ırmağından akıp öyle gel

Deryaya gark olup durulmalısın

Dört kapı kırk makam geçmek dilersen

Aşkın badesinden içmek dilersen

Hak ile Hak olup göçmek dilersen

Turab olup yere serilmelisin

Koymadığın alma ellerin ile

Harama uzanma bellerin ile

Kötü söz söyleme dillerin ile

Birlik meydanında sorulmalısın

Hakkı hakikati bulsan özünde

Ay ile güneşi şavkır yüzünde

Ceylan ile aslan iki dizinde

Hünkar kazanında kavrulmalısın

Pir'in dergahından ilim alasın

Namert sofrasından uzak kalasın

................... devri daim olasın

Daha nice ölüp dirilmelisin

 

 

 

 

2017 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Kısa Öykü Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Fehmi SAĞLIK “ŞİDDET YARAYI AZDIRIR” adlı öykü ile.
2.Mustafa Özke “İĞNE OYASI” adlı öykü ile.
3.İbrahim ŞAŞMA “GEYİKLER SUSUZ BUGÜN” adlı öykü ile.
 2017 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Serbest Vezin Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Murat TAPAR "GÖNÜLDEN GÖNÜLE ÖZLER VE SÖZLER" adlı şiiri ile,
2.Hamiyet KOPARTAN “SEVGİ” adlı şiir ile.
3.Kaan Yusuf ÇOTUK "İNDİR O ELİNİ" adlı şiir ile.
;MANSİYON: Erdoğan KARTAL "SÖZÜN SIRRI" adlı şiir ile.
MANSİYON: Murat SEFERBEYOĞLU "SÜRGÜN KENTİ" adlı şiir ile.
 2017 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Hece Vezni Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Mazlum CİHANGİR "GÜZEL BİR DÜNYA" adlı şiir ile.
2.Ali KÖŞKER “MERHEM GİBİ OLMAK" adlı şiir ile.
Opens internal link in current window
3.Türkan AKBIYIK “İNSAN OLMAK” adlı şiir ile.

MANSİYON: Tunç ELA "VELİ SÖZÜ" adlı şiir ile.
MANSİYON: Ahmet GÖKÇE "SEVGİ" adlı şiir ile.

 

 

Hece Vezni Şiir Yarışması Mansiyon

Tunç ELA

VELİ SÖZÜ

Su gibi ol ey gönül! Ne dur ne de dön sele.

Aşk ile dol ey gönül! Başka ne var ver yele.

Gel Veli sözü dinle, bal ile kar sözünü.

Merhem gibi yumşak ol, olma zehirli iğne.

Ara bul kendin gönül, bil ne ararsan sende.

Aşk oduyla yan gönül, sağ el semâya ere.

Gel Veli sözü dinle, İncinsen de incitme.

Merhem gibi yumşak ol; olma zehirli iğne.

Gel sabreyle ey gönül! Gör bak Mevla neyleye.

Sen pervane ol gönül, şemde yan yine dönme.

Gel Veli sözü dinle, ışık tut karanlığa.

Merhem gibi yumşak ol; olma zehirli iğne.

Arıl, durul ey gönül! Hem de arıt kendinle.

Edep öğren ay gönül! O ilk makam ehile.

Gel Veli sözü dinle, unutma ki insanız.

Merhem gibi yumşak ol; olma zehirli iğne.

Ört ne gördünse gönül, ayıp önce kendine.

Mevla mısın ey gönül! Hâşâ tükür nefsine.

Gel Veli sözü dinle, bu han bâki değil bil.

Merhem gibi yumşak ol; olma zehirli iğne.

Yesevi’yi an gönül, ne demişti Hitmet’te?

Gayrı yeter kan gönül, çalış ahretine de.

Gel Veli sözü dinle, söz ile tatlıdır yüz.

Merhem gibi yumşak ol; olma zehirli iğne.

Ol nebiye var gönül, nuruyla nurlan hele.

Dinmesin bu har gönül, cihan dönsün aşk ile.

Gel Veli sözü dinle, incitme mur’ı bile.

Merhem gibi yumşak ol; olma zehirli iğne.

Kendine gel ey gönül! Dön bak kendi kendine.

Işık sana sen gönül, dedim ya her giz sende.

Gel Veli sözü dinle, keskindir dil mızraktan.

Merhem gibi yumşak ol; olma zehirli iğne.

Sen hep doğru ol gönül, ol kapıyı terk etme.

Uluya dayan gönül, el al ki eriş yâre.

Gel Veli sözü dinle, ölüm var bu âlemde.

Merhem gibi yumşak ol; olma zehirli iğne.

 

 

 

 

 

2017 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Kısa Öykü Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Fehmi SAĞLIK “ŞİDDET YARAYI AZDIRIR” adlı öykü ile.
2.Mustafa Özke “İĞNE OYASI” adlı öykü ile.
3.İbrahim ŞAŞMA “GEYİKLER SUSUZ BUGÜN” adlı öykü ile.
 2017 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Serbest Vezin Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Murat TAPAR "GÖNÜLDEN GÖNÜLE ÖZLER VE SÖZLER" adlı şiiri ile,
2.Hamiyet KOPARTAN “SEVGİ” adlı şiir ile.
3.Kaan Yusuf ÇOTUK "İNDİR O ELİNİ" adlı şiir ile.
;MANSİYON: Erdoğan KARTAL "SÖZÜN SIRRI" adlı şiir ile.
MANSİYON: Murat SEFERBEYOĞLU "SÜRGÜN KENTİ" adlı şiir ile.
 2017 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Hece Vezni Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Mazlum CİHANGİR "GÜZEL BİR DÜNYA" adlı şiir ile.
2.Ali KÖŞKER “MERHEM GİBİ OLMAK" adlı şiir ile.
Opens internal link in current window
3.Türkan AKBIYIK “İNSAN OLMAK” adlı şiir ile.

MANSİYON: Tunç ELA "VELİ SÖZÜ" adlı şiir ile.
MANSİYON: Ahmet GÖKÇE "SEVGİ" adlı şiir ile.

 

 

Hece Vezni Şiir Yarışması Mansiyon

Ahmet GÖKÇE

SEVGİ

TATLI DİL ÇIKARIR YILANI İNİNDEN,

SEVGİ, ŞEVKAT, MERHAMETTİR BİLDİĞİM.

BESLENMEM GAREZDEN, NEFRETTEN, KİNDEN,

PİR HACIBEKTAL’TIR FEYZ ALDIĞIM

YUMUŞAK MERHEMİM ZEHİR OLMAMBEN,

ÇEVRESİNİ YIKAN NEHİR OLMAM BEN,

GÖNÜLLERİ KIRAN KAHIR OLMAM BEN,

BOŞA GİDER HAK YOLUNDA YELDİĞİM.

YARADILAN CANI KUTSAL GÖRENLER,

İNCİNSENDE İNCİTME DER ERENLER,

HOŞ GÖRMEKTİR BENİM DOĞRUM YARENLER,

OLMAZ İNCİTEREK DARA GELDİĞİM.

OKUMAKTAN, NE USANDIM, NE YILDIM.

HAKKIN GERÇEĞİNİ, HEYBEME ALDIM.

HER NE RADIMSA, KENDİMDE BULDUM.

İNSANLIKTIR TEK MUTABIK KALDIĞIM.

BAL TADINDA ULULARIN SÖZLERİ,

IŞITIYOR GÖNÜLLERİ GÖZLERİ,

BANA ÖMÜR BAOYU İLHAM TEZLERİ,

ÖĞRENDİKÇE SEVİNDİĞİM GÜLDÜĞÜM.

YÜZYÜZE GÖZGÖZE CEM OLMAK GÜZEL,

DÜŞMANIMDA OLSA EM OLMAK GÜZEL,

ALİM MECLİSİNDE DEM OLMAK GÜZEL,

YETMİŞİKİ MİLLET ŞİFA BULDUĞUM.

GÖKÇE’NİN ÇABASI EŞİT, HÜR OLMAK.

İNSAN OLMAK, ENGİN OLMAK, YAR OLMAK.

AYIRMADAN, AYRILMADAN BİR OLMAK.

ADALET DAVULU BENİM ÇALDIĞI…